9 Kasım 2014 Pazar

OKAN BİZE NAPTI?

25 yaşındayım. Daha gerisini bilmem. Üç-dört kuşak yetişti seninle. Kendi kuşağım için diyorum. Hani o internet ve sosyal medya ile haşır neşir olan kuşak için. Okan bize naptı?
























Sikmişim edebiyatı, söz sanatlarını, üstteki boşluğu dolduramam, sen bize neler yapmadın ki amk? Ekranda, radyoda, sosyal medyada her ne yerde olursan ol. Bizi yalnız bırakma, hep bizimle ol. Daha öğrenecek çok şeyimiz var. Sen öğret ki, sen göremesen bile İstanbul'lara çok şey öğretelim.

4 Ekim 2014 Cumartesi

Bu Bayramlara Bi Başlık Koyamadım

     Cadde mağazaları ya da AVM mağazaları çocuğu değildi. O zamanlar zaten yoktu muhabbeti değil, bu zamanlardaki kadar yoğun olmasa da her şehirde vardı illaki. Semt çocuğu edası vardı zaten mizacında o yıllardan beri. Aptal bakışlar atan, topuz alnının altında şemsiye kaşlı piç kurusu... Koca koca adamların sütyen akıp, kafalarına don geçirdikleri ve sonuna doğru vardığında olayın sebze meyveye bağladığı mağazaydı bizimkisi. Yol boyunca etrafla selamlaştığın, durup iki laf tokuşturduğun mağaza...

     Tekstil işçisinin emeği ile harmanlaşmış çok makineleşmemiş; bi pantolon, bi gömlek, omuz kemeri ve daha üzerinde kullanılan yapıştırıcının kokusu gitmemiş bi çift ayakkabı... Bayram pazarının bayram alışverişi böyle idi bizim oralarda. Normalde on gibi kapanan fakat bayram diye daha çok müşteri daha çok para için gecelere kadar açık cadde mağazalarındaki cebi şekilli üç beş zibidinin kahrını çekmek zorunda olan reyondan görevli personel değil; sapına kadar pazarlığını yapan en fazla akşam ezanında tezgahı toplayan kotçu Hüseyin, ayakkabıcı Erol, kuruyemişçi Mehmet ağabeydi...

     İyi bayramlar...

18 Haziran 2014 Çarşamba

Ekmektir İnsanoğlu

     Ekmeleddin İhsanoğlu...

     Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yaklaşık bir aydır sivil toplum kuruluşları ve medyanın aydınlar olarak nitelendirdiği gruplar ile temas halindeydi. Tüm görüşmelerden ve kamuoyunun genel tutumundan yola çıkarak Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye bir isim ile gitti. Ekmeleddin İhsanoğlu...

     Haber kanallarının son dakika yayınladığı bu isim ile birlikte hepimiz viki ve google amcaya koştuk. Twitter'da topic yaptık. Hatta WorldWide'da birinci sıraya koyduk. Ekmeleddin Bey'in tanınıp tanınmaması değil aslında olay. Zira daha önceki Cumhurbaşkanımız A. Necdet Sezer de zamanında tanındığını sanmıyorum. Şahsen ben tanımıyordum dememi beklemeyin. Ergenlik dönemi bilirsiniz, insan sadece önündeki ile ilgileniyor. 

      Asıl merak edilenlere gelince;


  • CHP bir isim önerdi ve o isim MHP tarafından kabul edildi. Peki MHP'nin düşündüğü bir aday yok muydu? Varsa CHP'nin adayından eksik yanları mı vardı?
  • Bir aylık süreç içerisinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun görüştüğü STK'ların görüşü ne idi? Ekmeleddin Bey tam olarak ortak payda mıydı?
  • CHP tabanının istediği Reis_i Cumhur adayı nasıl bir profildi? 
  • MHP tabanının istediği Cumhurbaşkanı adayı nasıl bir profildi?
  • CHP içinde kaç kişi bu ismi seçti? Başka adaylar var mıydı? Var ise diğer adaylar arasında demokratik bir oylama mı yapıldı?
  • CHP 2014 yerel seçiminden kendi adayını sunabilecek kadar oy alsaydı, yine aynı ismi aday olarak sunar mıydı?


    Adaylığın açıklanması sonrası genel tepkilere gelince

  • Sosyal medyada CHP'ye gönül vermiş kişiler Ekmeleddin Bey'in özgeçmişini incelediğinde bir noktaya takılmış durumda ''İslam Konferansı Örgütü''... (Bunu Chp'ye gönül veren bütün kişilere indirgemiyorum)
  • MHP adaydan mutlu ve MHP'li seçmenler dikkate değer olumsuz yaklaşımda bulunmadılar.

     Devlet Bahçeli'nin aday tepkisini capsle belirteyim :





Facebook                                 Twitter

14 Mayıs 2014 Çarşamba

SOMA

     Birinci sıradadır. Her meslek grubu kendi işinden önce madenciliği, maden işçiliğini en zor meslek olarak görür. Riyakarlığın daniskasıdır. ''Maden işçisinden sonra en zor benim işim'' der tüm meslek grubundan çalışanlar. Bu tehlikeli meslekte 21 Haziran 1935'te Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından kadın ve çocuk işçi çalıştırılması yasaklanmıştır.

     Tomalar ile biber gazları ile coşku ile kutlanan 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı'ndan henüz iki hafta bile geçmemişken, bugün Soma'da yangın sonucu madende mahsur kalan işçilerimizin 154'ünün şerefli naaşına ulaşıldı. Henüz satırlarıma devam ederken içeride hala 150'den fazla işçinin olduğu belirtilmekte. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız işini çok iyi yaptığı için sosyal medya üzerinden yapılan eleştiriye kızıyor. Maden işçisi en nihayetinde, ölmek var kaderinde.

     Alışmadınız mı yoksa siz hala? Her yıl on - onbeş maden işçimizin ölmesine. Alışmadınız mı yoksa siz hala? Her yıl onlarca kadının kocasız, onlarca ananın evlatsız, yüzlerce çocuğun babasız kalmasına. Alışmadınız mı yoksa siz hala? Suriye'de ölen Esma ile Gezi'de ölen Berkin'in ideolojik orospu zihinlerle ayrıştırılmasına. Alışmadıysanız şaşırmanız normal, Somali'de ölen Müslüman kardeşlerimiz için olağanüstü hal ilan edilip, Soma'da ölen Müslüman kardeşlerimiz için sosyal medyanın azarlanmasına.  

     İktisat derslerinde anlatılan bir örnek vardır. Su - elmas örneği... Elmas maddi olarak çok değerlidir. Yaşama enerjimiz olmazsa olmaz içeceğimiz su maddi olarak çok az bir değere sahiptir. Elmas nadir bulunur, azdır o yüzden değerlidir. Su, kolay erişilir. İşte bu yüzdendir Türkiye'de işçinin canının değersiz olması. Kapitalist sistemin fahişe işverenlerinin dediği gibidir sistem. ''Bir Ali gider, bin Veli gelir''.

     CeHaPe ve MeHaPe zihniyetinden uzak durun. Her ne olursa olsun bi' CeHaPeli bir şey önerirse TBMM'deki gibi reddedin. Başbakanımızın dediği gibi en az üç çocuk yapın. Zira ölümlerden ölüm beğen ülkesinde bir kişi kalmaz vallahi!

     Hayatını kaybeden maden işçisi şehid yurttaşlarımıza Allah rahmet eylesin. Yakınlarına sabır versin. Her ölüm zamansızdır.

O değil de var mısın bu facianın altından bi darbe planı çıksın!


İletişim:

8 Mart 2014 Cumartesi

Oyun için Oku/Okut


     Malum bugün Dünya Kadınlar Günü fakat kadınlar ile ilgili yazmayacağım. 1930'lu yıllarda kadınlara verilen bir haktan devreye girip asıl konuma yöneleceğim. Seçme ve seçilme hakkı...

     Türkiye yerel yönetimlerini 30 Mart günü seçecek. Yerel seçim ile genel seçim propagandalarını bir hayli karıştırılması sonucu taktir ederseniz rezil bir siyasi ortam oluştu. Her gün en az üç miting yapan liderler -yorgunluktan mıdır, nedir?- sallamakta, ellerine kollarına sahip olamayıp halka tabiri caizse azarlamakta, dillerine mukayyet olamayıp sürçmekteler. Montajlar, şantajlar, paraleller havada uçuşmakta... Halbuki bu bir demokrasi şöleni olması gerekir. Mesela Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli ve BDP'den herhangi biri (çünkü tek bir kişi bilmiyorum malum hepsi eş başkan) şöyle toplanıp da bi selfie çekseler fena mı olur? :P

     İşin şakasını üst paragrafta bırakalım artık dimi? Daha ciddi olalım. Bu cümleden sonrasını daha dikkatli okumanızı ve okurken de düşünmenizi rica ediyorum, bunun için fontu büyüteceğim! 

   30 Mart 2014 Pazar Günü yaklaşık olarak 52 milyon 721 bin kişi sandık başına gidecek. Bir önceki seçimde yani 2011 Genel Seçimi'nde 52 milyon 806 bin 322 kişi seçmendi. Fakat sandık başına 43 milyon 914 bin 948 kişi gitti ve bu kişilerden 973 bin 185'i oyunu geçersiz şekilde kullandı. Yani bilerek veya bilmeyerek 9 milyon 864 bin 559 kişi vatanına, bu hakkı ona tanıyan Atatürk'e ihanet etti! Size internetten çok kolay ulaşabileceğiniz iki tablo paylaşacağım. Bu tablo ile sen düşün bu vatana ihanet edenler neyi/neleri değiştirebilirdi bir hesap et!





     Aslında bazı şeyleri daha kolaylaştırabilsek. Aklımız fenalığa değil de dürüstlüğe ve adalete çalışsa. Belki kimse oy kullanmamazlık yapmayacak. Bu konuda kendimden de örnek vereceğim. Yaklaşık beş altı yıldır Eskişehir'de yaşıyordum. Doğal olarak seçim pusulam orada çıktı. Yasal süre dolmamasına rağmen pusulamı buraya aldırmak istedim. Fakat YSK'nın Aydın çalışanları sağ olsun yasal süreye iki gün olmasına rağmen yetiştiremediler. Eskişehir'e sadece oy kullanmak için gitmem tabi ki zor hele ki işsiz bir öğrenci için ama ne yapıp edip oyumu kullanacağım.

      Sen nerede kullanacaksın bilmiyor musun?

 Seni şöyle alalım ===> http://www.ysk.gov.tr/ysk/SecmenSorgu.html


DOĞUM GÜNÜ PARTİSİNE VERSEN BİLE
NE YAP, NE ET

 OYUNU KULLAN!!!

2 Şubat 2014 Pazar

Tiky Güneş


     Çılgın Cumartesi... Bir arkadaşımı askere uğurlayacağım o yüzden bi kaç gündür dışarıda sürtüyorum. Kahvehanede bi kaç pişti festivali yaptıktan sonra eve geldim. Ne yapsam ne etsem derken Cuma gecesi de tıpkı bu gece gibi çılgın geçti ve evde değildim. Makina Kafa'yı izleyemedim. O yüzden bilgisayarı açtım, anamları uyutup, Makina Kafa YouTube. 

     Memati, Suskunlar'ın sorunlu çocuğu, eski bir oyuncuya benzetilen kız, taçlı kazulet - hiç beğenmedim kendisini ne o öyle o kadar boy mu olur bu dünyada benim gibi tıfıl adamlar dolu-, Bay J, tiky bi kız, Fatih Ürek konuklu tatlı bir program olmuş. Program hakkında genel bir şey söylemeyeceğim. Diyeceksin ki e karının oğlu neden bizi bu satırlarla meşgul ediyorsun? Ben de meraklı değilim doğum günümde yazmaya. Bu satırlarla kafa sikme nedenim bizim okulun öğrencilerinden birinin bağlanıp ve gayet cool konuşup konuyu ''Gezi Olayları'na'' getirmesi oldu. Aslında tam da bu olmadı. Tiky olarak tabir ettiğim konuk kızın verdiği tepki oldu. 

     Okan her zamanki dürüst tavrı ile bir çok moderatör/sunucunun yapamadığını yaptı. İsim vermeyeceğim ama biliyorsunuz siz de bir çok eğlence programlarında olayın ucu Gezi'ye veyahut güncel siyasete geldiği zaman acayip bir gerginlikle sunucu konuyu değiştirme ve hemen kapatma eğilimine gidiyor. Genç tartışma programlarında örneğin Türkiye Tarımı tartışılıyor diyelim, konu ''Gezi'' ya da güncel siyaset kanalından bir şey eklenmek istendiğinde moderatör hemen devreye giriyor. Okan, Gezi hakkında yaptığı ve benim de bir çok noktasına katıldığım herkesin ''Gezi yaz aylarına denk gelmeseydi bu kadar yoğun katılım olmazdı'' olarak akılda kalan açıklaması kadar yine samimi bir açıklama yaptı. Sandığa yol gösterdi. Konuklardan ''Tiky'' sandığım kız hemen olaya müdahale etti. ''Sadece sandık yolu değildir.'' Evet, sadece sandık yolu değildir. ''Demokrasi mücadelesi sadece sandıkla verilmez, sandıkla iktidar mücadelesi verilir.'' İnsanlar her gün git gide artan yasaklarla yaşamaya çalışıyorlar ve buna alışma eğilimini göstermekte bir çok kesim. Fakat gençler yasaklarla yaşamak istemiyor. 

     Benim; öğrenci evinde kimle kalacağıma, öğrenim kredi borcumu ödemem için ne zaman evleneceğime, evlenirsem kaç çocuk doğuracağıma, efkarlanıp kafamın güzel olmasını istememi hangi saatte karar vereceğime, internette blogumda ne paylaşacağıma / porno izleyip izlemeyeceğime / sosyal medyada ne yazacağıma, eteği hangi boyda giyersem tecavüzü hak edip etmediğime, dindar mı yada kindar mı olacağıma, kurucumun ayyaş olup olmadığına, beni korumakla görevli polisimin destan mı yazdığına yada paralel mi olduğuna, ibadetimi bireysel mi cemaatle mi yapacağıma / hangi cemaatle yapacağıma... başkası karar versin istemiyorum. Ben bir genç ve yetişken olarak düşünebiliyorum. Kararlarımı hangi yönde verebileceğimi biliyorum. 

     Okan 12 Eylül döneminde ölen genç arkadaşlarından bahsetti. Aslında bizim bu düzeni bozmak isterken ölmemizi istemiyor. Arkadaşları kadar şansız olsa idi, ekran başında haran olduğumuz, ağzından kelimeler dökülür iken, ağzımız açık, ağzına baktığımız adam olmayacaktı belki de. Medya üzerinden verdiği siyasal demeçlerde daha kontrollü olmasının da sebebi bu zaten, bizim de ziyan olmamamız. Zira bu ülkeye hepimiz lazımız. Tıpkı Ali İsmail kardeşim gibi.

      Demokrasi ve özgürlük savaşımız sadece sandıkta kalmayacak. 

     Iphone, törpü, saç düzleştirici üçgeninde yer alan ''tiky kız'' olarak gördüğüm için özür dilerim. Böyle ''Güneş'' varken küresel ısınmaymış hikaye...


18 Ocak 2014 Cumartesi

Bayıra Karşı Yar Fakır


     Eskiden buralar hep tarla idi. Ekip biçip iyi kötü çıkan mahsulü tüccara gönderirdim. Tüccar da beğenirse aklına yatarsa kendi pazarında onu yayınlardı. 
     
     Eskiden daha çok yazardım bu blogda. Yazıp çizip iyi kötü çıkan yazıyı Okan'a gönderirdim. Okan da beğenirse twitterda paylaşır ve iyi okuma alırdı.

     Uzun süredir klavyenin tuşlarına senkronize basamıyorum sanırsam. Ya da o da değil bence, eğer sorun benim klavyede olsa, o zaman diğer klavyeler de mi benim gibi senkronize değil. Bence bizim tüccar artık bu tarladan ürün almaya kesmiş. Neyse biz yine de ekip biçmeyi bırakmayalım. Diğer çiftçi arkadaşlara duyurulur.

     Makina Kafa iki haftadır Cuma günleri yayınlanıyor. Bazıları için tercih sorunu çeker oldu. Beyaz mı? Okan mı? Bir çok kişi gibi bu tercih sorununu yaşamadım. 

     Asuman Krause ve Erkan Petekkaya'nın sırtlandığı bu haftaki program orta seviyede başladı, kötüye gitti sonra da iyi denilecek bir seviyede bitti. Asuman konuk olunca daha bi action bekledim programdan. Beklentileri tam olarak karşılamasa da halk dilinde çok bilinen ''Bayıra karşı yatır beni, tırmala beni, kaşı beni'' lakırdısı ile içimizdeki közü harladı diyebiliriz. Herkes bi azgınlık peşinde izleyici olarak bunu istiyoruz. Hadi ordan biri bi piçlik yapsa da gülsek derdindeyiz. 

     Geçmişini silemezsin bölümü de çok iyi olmuş beğendim. Konuklar gereği sadece iki kişide yapılabildi. Çünkü Asuman ve Petekkaya'nın geçmişinden söz edebiliriz. Diğer konukların eskiye dönük bi on yıllık falan medya mazilerinin olmadığı apaçık ortada. Fear Factor Asuman Krause'nin de eline bi şey verecekken gözlerinin açık olması gerektiğini ve onu görmesi gerektiğini de anlamış olduk. Erkan Petekkaya dansları ve Okan Bayülgen canlandırması kahkaha ile geçmişimizi zikti attı resmen :)

     Medya Kafa ile keçiler, fakırlar, camlar birer film şeridi gibi geçti. Erkan Petekkaya'nın bu adam da oy kullanıyor cümlesi gayet talihsizdi. Demokratik bir ülkede herkesin seçme ve seçilme hakkı vardır. İnsanlar IQ seviyesine göre seçme ve seçilme belirlense beş yüz elli vekili toplayamayız ne yazık ki. Ne olursa olsun bu ülkede bir çoban ile Aysu Kayacı'nın oyu eşit sayılacaktır. Çünkü egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir. Medya Kafa bölümünde her şeyi anlarım da o Özcan mıdır nedir onu programa çıkarmayı anlamam. Okan Bayülgen ve ekibinin geceye fiyaskosudur. Geçen hafta bi arkadaş çıktı bak ne güzel oldu. Ama hangi akla hizmet o adam çıkar bilemedim. Televizyona tekme atmaya az kalmıştı. #Makinakafa tagi ile twittera baktım, millet biri şunu indirsin vaziyetinde idi. Hayatımda ilk kez Okan'ın bir programında sıkılmaya başlamıştım. Değişik kaş boyaması, bir türlü toplanamayan o ''toparlıyorum'' neyse yine gerildim bak. Yazıyı bile burada sonlandırmak en iyisi.