Türkiye'deki milyonlarca insan gibi ben de İstanbul Taksim'deki Gezi Parkı'na hiç gitmedim. Olayı baştan orda bir köy var uzakta mevzusuna getirmeyeceğim. Ağaçları kesip yerine yapacakları Topçu Kışlası'nda ne olacak hiç kimse bilmedi bilemedi. İstanbul BŞ Başkanı Topbaş konu ile ilgili tam bilgi vermedik bizde de hata var dedi. Arkasından slayt ve animasyon gösterileri ile ne olacak ne bitecek diye bilgi verilirken. Başbakanımız A.v.M olmayacak dedi. Sonra avm de yapabiliriz dedi. Hatta ve hatta olaylar artınca insanların zayıf noktasından girmeye çalıştı mevzuya, camii yapacağız dedi. Başbakan hep kendi dedi. Karşısındaki kitle ne diyor pek dinlemedi. Duydu ne dediğini ama dinlemedi. Hep atak oynadı. İnsanları kışkırtıcı açıklamalar da bulundu Sayın Başbakan. Ne yazık ki işimize geldiği gibi konuşmak diye bir huyumuz var ya onu kullandı. Kendisine taraftar olan seçmeninin yanında AKP'ye oy vermiş ama yaşanan olaylarda karşı görüşe de hak veren kişileri kazanmak için, camiye ayakkabı ile girildi, camide alkol alındı, camide seks yapıldı, baş örtülü kadın dövüldü gibi iddialarda bulundu. Tabi ki böyle bir şey varsa ortaya çıkarılmalı -ki içki içilen ve ayakkabı ile girildiği iddia edilen caminin müezzini de işinden olmuş ve camide tedavi videoları da ortaya çıktı- tıpkı eli sopalı ve kask numaraları gizlenmiş polisler gibi...
Demokrasiye kesinlikle inanırım öyle yalandan değil. Seçim barajı gibi salaklığın olduğu yer ne kadar demokratiktir onu tartışabiliriz sorun değil. Türkiye'de seçimlerde hile karıştığını da pek inanmıyorum. Velev ki karıştı %50 gibi sağlam bir oy oranı var ortada bu ihtimalleri kaldırıyor. Ki çevremde Ak Parti'ye oy vermiş çok insan var. Demokrasi ile başbakan olabilirsin ama demokrasiden sadece seçimde yönetme hakkı verilirken yararlanmamalısınız. Yönetilenlerin de demokrasi hakkı bulunmaktadır. ''Rabbena hep bana'' dersen olmaz bu iş. Her iki taraf için de geçerli bu söylem. Mevcut iktidarımız bunu yaparak da aslında kendi kendine kuyu kazıyor. Çünkü Gezi'de farklı dünya anlayışlarına, farklı renklere sahip insanlar bir araya geldi. Kimi elde V işareti varken kimi elde kurt işareti vardı. Genç vardı, yaşlı vardı, politikacı vardı, Bodrum Türkbükü'nde olması gereken de vardı. Tüm renkler çArşı, UA, GFB, TS, TeXaS hepsi aynı karede yer aldı. İstanbul bir deniz ise Gezi Parkı denizde bir kaşık sudur. Türkiye'de okyanus diyelim. Bir kaşık su ile med-cezir oldu tabiri caizse.
31 Mayıs sonrası gelişen olaylardan bir çok şey anlaşıldı. Twitter bir baş belası değil de üç maymunun yer aldığı yerde doğru ya da yanlış bir haber ajansıymış. Rtük'e göre canlı haber yayını yapmak ceza sebebiymiş (Bkz: HalkTV). Penguenler toplumsal olaylarda TOMA'dan daha etkili bir durdurma aracıymış. Memet Ali Alabora banka reklamında oynayarak faiz lobisinin kuklası bir kapitalist olabileceği ihtimalini doğurdu demek ki iyi bir oyuncuymuş. Kırmızı giyinen kadınlar hoş oldukları kadar da bir hayli cesurmuş. Tek çare Drogba'ymış. Olayların bilançosu denildiğinde akla gelen şey bilmem kaç milyon TL' imiş (Bkz Yılmaz Özdil'in bugünkü yazısı). Genç isterse yaparmış. çArşı futbola homoseksüel olan Okan'ı bile Beşiktaş'lı yaparmış. (Vajinusmus'a da el atsan olmaz mı çArşı?:) ) ''Polis imdat değil, imdat polis'' imiş.
Tarihte bu olaylar geçer mi? Geçerse ne diye geçer bilemem. İktidarlar değişir, dünya değişir, toplum değişir ama Türk Gençliği birinci vazifesinden asla vazgeçmez.
Tamam tamam unutmadım seni de Davulcu Vedat...
Tweet
Takip et: @10uRcoban7
Tweet #Direngezi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder