Adına hayat dediğimiz, anne rahminden toprağa doğru süre gelen bir geçişin, sürekli akan maratonun baş kahramanıyız. İçinde kendimize yer edindiğimiz çöplüğün, en güçsüz lakin en güçlü metasıyız. Sahip olduğumuz en derin kuvvet ile; en güçsüz iken, en güçlüyüz aslında. Akılla...
Televizyonun asi çocuğu, hırçın kralı, malumunuz Okan Bayülgen; terk ettiği mobilyaya tekrar geri döndü. Dönüşü yine kendine yakışan bir düelloyla oldu diyebiliriz. Hem tematik, hem de yeni kurulan bir tematik kanal olan TV100 ile yüzlerimizi YouTube'dan birazcık ünitenin üstünde duran annelerimizin laf olsun diye açık bıraktığı mobilyaya çevirdik.
Dünkü Cuma gecesi yayınlanan Muhabbet Kralı programı ile Ramazan ayının en güzide gecesi Kadir Gecesi'nde gecenin anlam ve önemini tam da karşılayan Kur'an-ı Kerim konuşuldu. Hazreti peygambere Kadir Gecesi indirilmeye başlanan ve ilk ayeti ''OKU'' emri olan Kur'an-ı Kerim'i ne kadar okuyabildiğimiz ve anlayabildiğimiz konuşuldu.
Program, isimini vikilediğimizde ''Türk akademisyen, Kur'an araştırmacısı ve yazar'' titri ile çıkan Sayın Caner Taslaman ile başladı. Elmalılı Hamdi Yazır, Hüseyin Atay, Cübbeli Ahmet Hoca vb diğer Kur'an-ı Kerim tefsir veyahut meal olan kitaplardan Fatiha Sureleri karşılaştırılarak incelendi. Klasik Türk aile geleneğinden ve okullardaki zorunlu din derslerinde ezberlenen Fatiha Suresi'nin anlamını gördük ki bilmiyoruz. Cumhuriyet ilanından sonra Atatürk'ün girişimleri ile Türkçe meal çalışmaları üstünde titizlikle durularak yapılmış. Lakin görüyoruz ki 1920'li yıllarda yapılan mealin dili ile otuz yıl sonraki ve günümüzdeki meal ve dil ile ciddi anlaşılmamazlıklar var.
Özellikle Hüseyin Atay'ın yapmış olduğu meal kitabını günümüz gençlerinin daha iyi anlaması açısından çok değerli buldum. Caner hocanın da aslında ısrarla üstünde durduğu konu, kitabımızın en yalın halinde bile okunmasıyla ana hatları itibariyle anlaşılacağı olmasıydı. Diğer hocalar ile biraz bu noktada ayrılıyor. İsmini vikilendiğimizde ''Halk arasında Cübbeli Ahmet Hoca olarak tanınan Türk vaiz ve hafız'' titri ile çıkan ikinci konuk Ahmet Mahmut Ünlü, sadece meal kitaplarını çok tehlikeli buluyor mesela. Bu tehlikeli bulma olayını aslında kendi anlattığı anektodlar ile çürütüyor diyebilirim. Cahiliye dönemine ait bir olayı anlattı: Kur'an-ı Kerim okunurken müşfikler farazi sesler, gürültüler çıkararak Kur'an ayetlerinin duyulmasını engellemeye çalışırlarmış, duyulup da anlaşılmasın diye. Bu anektod tesfirsiz meali tehlikeli bulmasını bence çürütüyor.
Kur'an ayetlerinin meallerini okurken kullanılan zamir konusunda iki hocaya da güzel soru sordu Okan Bayülgen. İki hocadan da tam tatmin edici bir cevap alınamadı bence.
Bu yazıda anlatmak istediğim şu hoca iyidir, bu hoca kötüdür olayı değil. Gecenin anlamına tam da güzel uyan bir program yapılmasıdır. Evlerimizin en güzel yerlerinden ''sakladığımız'' Kur'an Kerim'i sadece saklamak ve saygı duymakla değil, onu okumak ve anlamakla yükümlü olduğumuzu hatırlatması açısından çok güzel bir program oldu. Caner Taslaman'ın konuk olduğu birinci bölümün daha verimli geçtiğini eklemeden geçemeyeceğim zira Cübbeli Hoca'nın bölümünde Okan'ın sorularını ne yazık ki pek göremedik.
Kıçıma su kaçtı, orucum bozuldu mu? AcuR'a aşık oldum, benim gibi deli oğlana AcuR'u kendime bağlama duası var mı? Gece sakız çiğnedim, dedemin mezarda ters döndü mü?
Yaz yaz bitmeyecek, işin suyunu çıkarmaktan başka bir işe yaramayan, kutsal olan dinimizin mahremiyetini ve özünü baltalayan sürüsünce din programları yapılıyorken, gerçek manada bu iş için elini taşın altına koyan kral OKAN BAYÜLGEN'i yürekten tebrik ediyorum.